Translate

14 Şubat 2012 Salı

Canıma...

Kalp atışların karıştı mı hiç bir başkasınınkine?

Hani gümbür gümbür sesini duyduğun ama sana mı ona mı ait olduğunu bilmediğin...

Olmuştur...

Günlerce, haftalarca, aylarca kulaklarından silinmez ya o ses…

Zaten başka çok da ses yoktur ki kulağında ondan kalan…

Konuşmamışsınızdır pek…

Konuşsanız da önemli olmamıştır hiç sözcükler…

Siz sözcüklerle anlaşmazdınız ki…

Bazı anlar gelirdi, o açardı sana ruhunu…

O zaman duyardınız birbirinizi, hiç konuşmadan…

Sarardınız; hiç ama hiç dokunmadan…

Duyardınız dedim ya; bazen yanında bile olmadan…

Bazen burnuna yanık karanfil kokusu gelirdi,

Gözünün önünde gözleri belirirdi.

Sen özlerdin onu bazen;

O arardı seni; neden olduğunu bile bilmeden...

...

Seviyorum seni... Sessizce... Sensizce...

10 Şubat 2012 Cuma

İş Görüşmesi Öncesi Kendini Bakıma Almak...

Merhaba,
Yarın iki tane iş görüşmem olduğu için bu gece kendimi bakıma aldım. :)
Peki neler yaptım, bakalım...
(Bu seferlik fotoğrafsız, makinemin bataryası boşmuş da... Acemilik... Zaten kendi kendime konuşuyorum... :) )

Önce saç ve tırnak bakımı yaptım.
Saçlarıma;
DAX SuperGro'yu (az yağlıymış gibi); Bepanthen, Evicap E Vitamini Kapsülü, Bemiks Kompoze B Vitamini Kapsülü ve birer damla Hint, Susam, Çam Terebentin, Tatlı Badem Yağları ile karıştırdım. Karışım saç diplerime masaj yaparak yedirdim; 1 saat kadar geçtikten sonra yıkadım. DAX SuperGro'yu araştırırken çok zor arındırıldığıyla ilgili yazılar okumuştum; ancak ben böyle bir sorun yaşamadım. Bu karışım bile çok kolay çıktı saçımdan.
(Geçen hafta
DAX SuperGro'yu tek başına kullanmıştım ve ertesi gün hem çok yumuşak hem de pırıl pırıl saçlarla gezdim; erken yağlanma da yapmadı. Demek kişiden kişiye değişiyor.)
Tırnaklarıma da;
DAX Sulphur sürüp masajla yedirdim. Tırnakları güçlendirmek için çok güzel bir ürün olduğunu okumuştum. Şimdilik çok birşey söyleyemeyeceğim; bakalım bende nasıl bir etkisi olacak... El ve tırnak bakımımı tamamladıktan sonra da Flormar 390 sürdüm tırnaklarıma. Flormar 390 çook güzel bir gümüş rengi... (Aslında yarın görüşmelere giderken kahverengi tonlarında kıyafet giymeyi düşünüyordum; ama ojelerimin arasından bu renk beni sür diye öyle bir bağırdı ki dayanamadım...) Bu arada ben ojemi duştan önce sürmeyi seviyorum nedense... Biraz ters ama... :)
Gelelim yüzüme neler yaptığıma...
Neutrogena Pink Grapefruit Yüz Yıkama Jeli ve Tchibo'dan aldığım Yüz Temizleme Makinesi (ki bu benim yüzümü kurtardı... bir gün uzun uzun anlatırım...) ile yüzümü yıkadım. Şu anda da yüzümde Rossmann'dan aldığım Synergen Anti-Pickel antibakteriyel maske var. Maskeyi çıkarınca önce
Otacı Gül Suyu ile silip yatarken de buradan öğrendiğim minik sırrı uygulayacağım. Nemlendirici yerine elimdeki bebek yağını bir pamukla yüzüme sürüp yatacağım.
ve son olarak vücut bakımı...
Vaseline Cocoa Butter Derinlemesine Vücut Losyonu'nu ayaklarım hariç her yerime kendimi mutfağa koşup puding yapmamak için zor tutarak sürdüm. Ayaklarıma ise Neutrogena Ayak Kremimden sürdüm.(Bunun ayaklarımda bıraktığı yumuşaklığa bayılıyoruuumm.)
Böylelikle kendimi iş görüşmeleri öncesi 10000 bakıma almış oldum. :)))
Umarım görüşmeler de böyle keyifli geçer.

8 Şubat 2012 Çarşamba

ÖNEMLİ!!! Geleceğe yatırım...

Evet... bugün bahsetmek istediğim konulardan biri de iş hayatı, sigorta ve emeklilikti ve Saba Tümer ile bugün programında usta oyuncu Tomris Oğuzalp'in hastalığından söz edildi; Tomris Hanım'a bağlanıldı. Öncelikle kendisine acil şifalar diliyorum; hep kötü rollerde görmeye alıştığımız Tomris Hanım biraz bundan şikayetçiydi; ancak böyle pamuk gibi bir insanın o "diken"leri çıkarması gerçekten büyük ustalık. Öyle ki... Meğer ne çok inandırmış bizi, gerçekten öyle sanmışız, bunu fark ettim... Olumlu, iyi niyetli, iyi kalpli, kibar, pamuk şeker gibi bir kadınmış Tomris Hanım... Umarım sağlığınıza en kısa zamanda kavuşur ve bizimle tekrar buluşursunuz.
Televizyonda hala konuşması devam ederken, içimde uçuşan duygular; aklımdan geçen düşünceler kaybolmadan yazmak istedim.
Konuşmasında iki şey özellikle dikkatimi çekti, biri "tiyatro başka.." dedi Tomris Oğuzalp "orada insanların gözlerinden anlayabiliyorum, iyi mi oynadım kötü mü oynadım..."
Kendimle ilgili bir sır size: Bir tiyatro oyununda en sevdiğim an, oyun sonunda ayağa kalkıp bütün oyuncuların gözlerinin içine bakarak onları alkışlamaktır. Etrafımı bütün salondan yükselen o takdir ve sevgi sarıp geçerken, elimden kolumdan bileğimden geldiğince çılgınlar gibi alkışlamak... Çoğu zaman gözlerim bile dolar...
Neyse... Asıl konumuz bu değildi...
Beni etkileyen ikinci cümlesi ise: "Ben hiç yatırım yapan biri olamadım; neden... Çünkü hep aynı şekilde akacak sandım... Tutmadım... ama yaşlanınca işler eskisi gibi gitmiyormuş..."
Çevremdeki insanlara hep söylediğim birşey var; "Şimdi nasıl olsa bir şekilde para kazanırsınız, geleceğinize yatırım yapın, sigortanızı ihmal etmeyin!" Bu düşüncemin doğruluğunu bir kere daha gördüm.
26 yaşındayım, şimdiye kadar ciddi 2 iş tecrübem oldu; ikisinde de ilk şartım sigortamın maaşım üzerinden yatması idi; hatta son işimde ofis muhasebecisi ile bu konuda biraz tartıştım. (Ne yazık ki sigortayı asgariden yatırmak gibi bir sahtekarlık yapıyor çoğu işveren...)
Muhasebeci hanım bana şöyle bir soru sordu "Ne farkedecek ki senin için asgari ya da tam? Bu patronunu gereksiz sıkıntıya sokmaktan başka işe yaramaz..."
e tabi ki açtım ağzımı yumdum gözümü... işte cevabım
"Ne mi farkeder? Siz benden daha iyi bilmelisiniz, işiniz bu; ama gözden kaçırdıysanız anlatayım...
Birincisi; ve en önemlisi, emekli olduğum zaman alacağım maaşı değiştirir.
İkincisi; eğer çalıştığım süre içerisinde hastalanırsam sigortadan raporlu olduğum dönem için alacağım parayı etkiler; çünkü bu resmi kayıtlarda görünen maaşa göre hesaplanır.
Üçüncüsü; aynı durum hamilelik iznim için de geçerli...
Dördüncüsü; işten çıkarılmam halinde alacağım tazminatları etkiler.
Beşincisi; yine işten çıkarılmam durumunda hak kazanacağım işsizlik sigortasını etkiler...
ve siz sahtekarlık yapmak istiyor olabilirsiniz; ancak ben kazandığım her kuruşun vergisini ödemek istiyorum!
Bütün bu saydıklarım sizin de bildiğiniz gibi resmi kayıtlara geçen brüt maaş üzerinden hesaplanır. Zaten aralarında hiç bir fark olmasaydı sigortayı asgariden ya da maaş üzerinden ödemek gibi kavramlar oluşmazdı değil mi?..."
Bu diyalogdan da anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik çok önemli! Hayatımızın her dönemi, özellikle de emeklilik dönemi için... Şöyle düşünün, ben öyle yapıyorum, bugün 200 lira eksik maaş alsam hayatımdan sadece o lüks telefon eksilir ya da 3-5 parça kıyafet... nasıl olsa bugün her şekilde çalışır para kazanırım; ama çalışamayacağım günler geldiğinde beni hayatta tutabilecek bir gelire ihtiyacım olacak... Bunu düşünürken şimdiki yaşantımı da çok kısıtlamıyorum... aksine hem yatırımımı yapıyorum hem de hayatı dolu dolu yaşıyorum, ayda en az 6 oyun izliyorum, geziyorum, arkadaşlarımla vakit geçiriyorum, gece de dışarı çıkıyorum.. 26 yaşımın da hakkını vererek 62 yaşıma yatırım yapmayı ihmal etmiyorum.
Siz de sigorta konusunda ısrarcı olun; bu konuda yapılan sahtekarlıklara izin vermeyin!

Hmm.. Bu arada... İşten ayrıldım daha doğrusu çıkarıldım ve bu ısrarım sayesinde beni 3 ay idare edecek kadar tazminat aldım...


Günaydııınnn... :)

Merhaba,
Dün gece (!) (sabah uyudum da) yattığımda kafamda konular uçuştu durdu... Meğer anlatacak ne kadar çok şeyim varmış... Yattığım yerden hepsini bir sıraya koymaya çalıştım, başarılı da olmuştum; ama gelin görün ki sabaha hepsini unutmuş şekilde uyandım... :)
Neyse şimdi güzel bir kahvaltı ve sabah kahvesinden sonra herşey yerine oturmaya başlar nasılsa...
Sanırım bugün birkaç tiyatro oyunundan ve biraz da iş hayatından bahsederim.
Herkese keyifli bir gün diliyorum... Sevgiler...

Tiyatro - Deri Ceket

Kadro :
Yazan: Stanislav Stratiev / Yöneten: Arif Akkaya / Çeviren: Özdemir İnce / Dramaturg: Arzu Işıtman / Dekor Tasarımı: Gamze Kuş / Kostüm Tasarımı: Nihal Kaplangı / Işık Tasarımı: F. Kemal Yiğitcan / Efekt Tasarımı: Ersin Aşar / Animasyonlar: Cem Ulu

Oyuncular :
Memur - Yetkili: Hikmet Körmükçü / Dilbilimci: Yiğit Sertdemir / Dilbilimci’nin Çocukluk Arkadaşı: Cengiz Tangör / Dilbilimci’nin Çocukluk Arkadaşı: Can Ertuğrul / Yol Arkadaşı: Yeliz Gerçek / Asansördeki Adam: Ertuğrul Postoğlu / 2. Berber- Koyun Kırkan Memur-Ocaktan Sorumlu Memur-Kameraman: Nevzat Çankara / 1. Berber- Sayım Yapan Memur-Köylü-Muhabir: Selçuk Yüksel / Asansördeki Adamın Karısı: Güneş Doğan Ev sahibesi: Melahat Abbasova / Asansördeki Adamın Oğlu: Yağız Pala


Oyun Hakkında :
"Arif Akkaya tarafından yönetilen oyunda, bir yandan bürokratik işleyişin labirentinde kaybolan idealist bir öğretim görevlisinin trajikomik durumu anlatılırken, diğer yandan da var olan bürokratik yapı içindeki toplumsal ve bireysel yozlaşma hicvediliyor. "
denmiş tiyatrodunyasi.com'da...

---

Öncelikle şunu belirteyim ki; bu oyun şu anda İBBŞT programında yer almıyor. Peki ben neden bu oyunla başladım yazmaya? ... Çünkü bu oyun benim için bir dönüm noktası oldu "tiyatro takip" hayatımda... Ben tiyatroyu hep çok sevmişimdir; ancak bu oyuna kadar tiyatroyu "fırsat buldukça" takip ederken; bu oyundan sonra büyük bir tutkuya dönüştü benim için...
Kısacası bu bir saygı duruşudur ve bu oyun yazarından yönetmenine, dekor tasarımından oyuncularına bunu fazlasıyla haketmiştir!
Ben bu oyunu izleyeli, yanılmıyorsam, 3 yıl oluyor... Aklımda kalanlara gelirsek...
Bir kere o dekor!!! Yıllar geçse de gözümden silinmeyecek o dekor... Ahhh... Nasıl oyunla birlikte akan giden, her ana ayak uydurabilen canlı bir sahne yaratılmıştı... Tek kelimeyle ŞAHANE!
Sonra... O sahnede büyüyen, büyüyen, büyüyen adam: Yiğit Sertdemir! Sonradan öğrendim ki Yiğit Sertdemir sadece oynamazmış, aynı zamanda yazar, yönetir ve tasarlarmış... ve bunların hepsini de hakkını vererek yaparmış... (Bkz. Bekleme Salonu, Surname 2010, 444, Fail-i Müşterek, Mefisto...)
İlerleyen zamanda izlediğim Yiğit Sertdemir oyunlarıyla ilgili yazılar yazacağım; ancak eğer tanımıyorsanız, eğer hala bir oyununu seyretmediyseniz bir gün daha kaybetmeyin, hemen en yakın zamandaki oyununa bir bilet alın derim ben!
... ve dikkat çekmek istediğim diğer bir isim -ki kendisini bir çok oyunda izlemiş ve başarılı bulmuşumdur... ama bu sezon bir oyun izledim... Cengiz Tangör o oyunda parlamış! Oyunun adı Günlük Müstehcen Sırlar... Bu oyunla ilgili de uzun uzun yazacağım... Şimdilik sadece şunu söyleyebilirim: Gidiniz, görünüz efendim...

Here we go...

Merhaba,
İlk yazı denememle karşınızdayım. Şimdilik kendi kendime yazıyorum. Bu blogu oluşturalı aylar oldu; ama yazı yazabilecek moda sanırım yeni yeni girmeye başladım.
Evet, blog adından da anlaşıldığı üzere size hayatımda olan, beni ben yapan şeylerden bahsedeceğim. (sen de kimsin? ne yapalım biz senin hayatını?) Duydum... evet... :) Şöyle diyelim, belki ortak zevklerimiz, ilgi alanlarımız vardır. İlgilendiğim, araştırdığım, gördüğüm, duyduğum, izlediğim herşeyi kayıt altına almak istiyor da olabilirim, bilemedim... :)
Nelerden bahsedeceğime gelirsek; bir kere kesinlikle tiyatro olacak, o olmazsa olmazım, sonra belki biraz dekorasyon olur (işim bu), kitaplar olur (belki bu sayede daha çok okurum), sanat olur, tasarım olur, kendin yap(do it yourself/D.I.Y.) önerileri olur (ki bu konuda kafamda çoook fazla plan var.) güzellik olur (yaş 30'a dayandı... bu merak ondan sanırım...) , alışveriş olur (e kadınız sonuçta...), moda (hmm.. belki...), diziler olur (herkes gibi benim de heyecanla takip ettim diziler var.)
Bunlarla ilgili nasıl bir içerik oluştururum şu anda emin değilim; ama ya şimdi ya hiç diyerek giriştim işe... Bakalım nasıl gelişecek herşey... Bu arada farkettiniz mi bilmem ama... Başladık... Hadi bakalım...